Fâtihayı cehrî okuyacakken hafî okusa hatırlayınca baştan okur. Yarıdan fazlasını hafi okumuşsa sehv secdesi yapar. Bir kavle göre baştan okumaz, devam eder. Hafi okuyacakken cehri okusa hatırlayınca hafiyyen devam eder. Yarıdan fazlasını cehri okumuşsa sehv secdesi yapar. Zammı sureyi namazın vacibi yerine gelecek mikdarda hafi veya cehri okumuşsa hatırlayınca namazın vacibi yerine gelecek kadar devam eder, sonra sehv secdesi yapar. Sureyi vacib yerine gelmeyecek mikdarda hafi veya cehri okumuşsa, vacib yerine gelecek kadar devam eder, ama sehv secdesi yapmaz. Bunlar İmameyne göredir. İmam Ebu Hanife’ye göre kısa bir ayet de cehrî veya hafî okusa yukarıdaki vaziyete göre devam eder veya baştan okur, ama sehv secdesi lazımdır. Fatihanın tamamını hafî okuyup, sonra hatırlasa artık tekrar okumaz, zammı sureyi cehrî okur, sehv secdesi yapar. Cehren okunacak bir namazda tek başına namaz kılana, fatihayı bitirmeden birisi gelip uysa, o kimse imam olmayı arzu ederse fatihayı baştan cehren okur.
Kıraat ve dualarda hata yapınca bu hata namazı bozmayacak bir hata ise dönüp tekrar okunur. Bozacak bir hata ise hemen düzeltilirse namaz bozulmaz. Her iki halde de secde-i sehv gerekmez. Namaz kılarken okunan yanlış kelime mânâyı değiştiriyorsa ve Kur’an-ı kerimde de benzeri yoksa namaz bozulur. Mamafih Arapça bilmeyen ve hâfız olmayan bunu kolay kolay takdir edemez. Arapça olmayan kelimeler veya Arapçaya uymayan kelimeler, mesela mahreçleri birbirinden farklı söylenen kelimeler, Kur’an-ı kerimde o yanlış telaffuzla bile yoksa namazı bozar. Mesela eshabi’s-sâîr'i eshabi’ş-şâîr okursa bozulur. Bu bile bazı Arap lehçelerine göre câizdir. Sure ve dua ezberleyen bir Müslümanın namazı bu sebeple kolay kolay bozulmaz. Her okunuşun bir kurtaran fetvası vardır. Kafaya takıp vesvese etmemek lâzımdır. Kasden yanlış okumadıkça mesele yoktur. Bir kelime veya harfin yanlış okunduğu hemen hatırlanırsa, geri dönüp doğrusunu okunur. Mahalli geçmişse tekrar dönülmez. Mesela birinci rek’atta yanlış okunmuşsa, artık tekrar okunmaz. Kıraat sırasında hatırlanırsa dönülür. Sehv secdesi hiç gerekmez. Namazın bozulduğu kat’i ise, tekrar kılınır. Bu ise çok nâdir olur. Namaz bu sebeple bozulmuş olsa bile, kasden yapılmadığı için kazaya bırakma günahı hâsıl olmaz.
İbni Abidin hazretleri vitir ve nafileler bahsinin sonunda diyor ki: Nâfilelerde son oturuş farzdır. Dört rek’atlik nâfilelerde de ilk oturuş son oturuş hükmündedir. Binaenaleyh ilk oturuşun terk edilmesi ile namaz bozulur. Nitekim İmam Muhammed'in kavli bu olduğu gibi kıyas da budur. Lâkin Şeyhayn'a, yani İmam Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre oturmadan üçüncü rek’ata kalkınca bu namaz farza benzeyen bütün bir namaz olmuş; farz oturuş, son oturuş olmuştur ki, istihsan da budur.
İbni Âbidin hazretleri bu bâbın başında da ilk oturuş hususunda İmam Muhammed'in kavlinin sahih kabul edildiğini söylüyor. Yani terki namazı bozar.
Fetâvâ-yı Hindiyye’nin nâfileler bahsinde de diyor ki: Bir kimse dört rek’atlik nâfile bir namazda, ilk oturuşta oturmayıp kalkarsa, İmam Muhammed’e göre geri dönüp oturur. İmam Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre dönüp oturmaz, sehiv secdesi yapar. Tatarhâniye'de Attâbiye'den naklen «Sahih olan dönmemesidir» denilmiştir.
Bu hüküm, dört rek'at kılmaya niyet edildiği zamandır. Eğer dört rek'ate değil de iki rek’at kılmaya niyet edilmiş ve üçüncü rek'ate oturulmadan kalkılmış ise, üç imama göre de geri dönüp oturulur. Şayet, dönülmezse, namaz fâsid olur.
Namaz içindeki dünyevî düşünceler, eğer bir rüknün veya vâcibin tehirine sebep olmamışsa, sehv secdesini gerektirmez. Eğer bir rükn mikdarı geciktirmişse, yani kıraati bırakıp düşünceye dalmışsa ve bu bir rükn mikdarı, yani üç defa subhânallah diyecek kadar sürmüşse, sehv secdesi gerekir. Eğer bu düşünce dünyevî değil de, kaçıncı rek’atte olduğu gibi bir hususa dair şüphe ise ve bu şüphe hemen karara bağlanamayıp bir rükn mikdarı devam etmişse, bu esnada fazladan (yani vâcib veya sünnet mikdarından fazla olmak üzere) kıraat veya tesbih ile meşgul olsa bile secde-i sehv gerekir. Bazılarına göre eğer bu düşünme sırasında kıraat veya tesbih ile meşgul ise gerekmez. Fakat esah kavil ötekidir. (İbni Abidin).